
Tartışmaya Girmeye Değecek Mi?
İster gündüz saati bir ekonomi programında olsun, ister akşam saatlerindeki bir siyaset programında, yıllardır televizyonda yayınlanan birçok tartışma programında bir noktadan sonra hararetin yükseldiğini ve iyice konudan uzaklaşıldığını gözlemlemiş olabilirsiniz. Programın başında efendi efendi oturan katılımcılar, ilerleyen süre içinde önce sesli olarak, ardından da bedenen daha saldırgan bir tavır içine girebiliyorlar.
Türk Dil Kurumu, tartışma kelimesi için “birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma” ile “dil dalaşı, ağız kavgası, münakaşa” gibi farklı yoğunlukta açıklamalar kullanıyor. Geçen haftaki yazımızda da, özellikle bir sunumun sonunda yer alabilen Soru / Cevap kısmında, cevap vermeden veya bir tartışmaya girmeden önce durmaktan ve beklemekten bahsetmiştik.
Peki, ister bir sunum esnasında olsun, ister başka bir iletişim ortamında, bir tartışmaya girmeden önce hiç bunun elde edilecek sonuca değip değmeyeceğini düşündünüz mü? Sonuçta herhangi bir konudaki çekişme, aralarında kızgınlığın da bulunduğu birçok güçlü duygunun açığa çıkmasına neden olur. Her ne kadar duygularımızı bastırmadan ifade etmek sağlıklı olsa da, bazen içinde bulunduğumuz bu yoğun his durumu kritik düşünmemizi ve uzun vadede doğru hareket etmemizi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, herhangi bir tartışmaya girmeden önce, attığımız taşın ürküteceğimiz kurbağaya değip değmeyeceğine bakmamız gerekebilir.
İş adamı Gary Loveman, özellikle iş yaşamında tartışmaya girip girmemekle ilgili şu tavsiyede bulunuyor: “Kariyerinizde ilerledikçe, artık kritik öneme sahip ilişkilerinizi daha sağlıklı bir şekilde yürütmeniz gereken bir noktaya gelirsiniz. Bu noktada sizin kendi hisleriniz, veya başkalarının sizinle ilgili ne hissettiği önemini yitirmeye başlar. Başarılı olabilmek için içerlemelerden, kıskançlıklardan, kızgınlıktan veya o kritik ilişkilere zarar verebilecek her şeyden uzaklaşmanız gerekir.”
Yeri geldiğinde, bir tartışmaya girmeden önce durup olayı tartmak, belki karşıt bir durum sergilememek, karşı taraftan bize gelebilecek tutumu kişisel algılamamak, yüksek derecede öz disiplin ve duygusal olgunluk gerektiren bir beceridir. Ancak diğer tüm beceriler gibi (özellikle de sunum becerileri gibi) zaman içerisinde pratik yapılacak geliştirilebilir ve uzun vadede büyük getirilerin yolunu açabilir.